Thursday, February 15, 2007

ANLAM ÜZERİNE SAVAŞ

Alıntı:

Postmodern Dünyada İnternet, Bilgi ve Anlam Arayışı

Postyapısalcılık ve postmodernizm denince Foucault, Derrida ve Baudrillard ile birlikte anılacak bir başka felsefeci olan Lyotard, bilim, bilgisayarlaşmış toplumlardaki bilginin değişen doğası, bilginin meşrulaştırması ve satılması tarzları ile gelecekte olabilecek toplumsal değişimler üzerine çalışmıştır. Lyotard’a göre bugün bilgi, kendinde bir amaç durumundadır ve artık satılmak için üretilmektedir. Bundan böyle de yalnızca bu amaç için üretilecektir. Bilginin ya da bilimin amacı da, böyle bir dünyada, doğru, iyi, güzel ya da insanca olan değil, verimlilik artırımıdır. Veya en az girdiyle an çok çıktıyı sağlamak… Böylelikle bilginin araçları bilginin amaçlarının önüne geçerken, aslında bilgi de parçalanmaktadır. Bilgi artık doğruyu, evrenseli ifadeden verimliliğe, işe yarara dönüşmüştür. Lyotard’ın parçalanmış ve işlevsel bilgi düşüncesi, onun toplumu algılayış biçimiyle de ilgilidir. Ona göre günümüz toplumları da bireysel ve parçacıklıdır. Fakat Lyotard’ın bütün bu görüşleri, varolanı eleştirmek adına değil, onu kutsallaştırmak adına sunulmuştur aslında.

Toplumun ve bilginin parçalılığı ile bu parçalılığın amacı değil aracı dayatması, olağan bir durumdur. Böyle bir çağda da bütünleştirici bilgiye, büyük anlatılara ya da üstanlatılara (Marksizm gibi) yer yoktur. Zaten üstanlatı diye bir şey de yoktur. Hiç kimse toplumda olup biteni bir bütün olarak yakalayamaz. Çünkü toplum, mikro olaylar düzeyinde işlemektedir, belli bir bütünsellik içinde değil. Bu yüzden, örneğin, piyasa kurallarının insafına bırakılmış bir toplum, bilinçli olarak planlanmış bir toplumdan daha iyidir. Postmodernlere göre, toplumsal alan gibi, bilgi de ayrışık ve bütünleştirilemez bir yapı sergilemektedir. Oysa bilginin bütünselliğinin parçalanması, tarihselliğin ve anlamın da parçalanması anlamına gelir. Bilginin işlevselliği de, bu bağlamda, bilgiye sahip olan, onu istediği gibi maniple eden ve gereksinim duyduğu işlevler uyarınca kullanan sermaye sınıfının çıkarlarından, onun iktidarından yanadır.

Günümüzde internet ve arama motorları, bilginin işlevsel kılınmasına en iyi kanıt olsa gerek. Pek çok araştırmacı ve köşe yazarı, derinlemesine okumalardan kaçınıp önce Google’a bakıyor artık. Ve “hız” çağında, karşısına çıkan ilk on sayfadan birini referans alıyor kendine. Öğrenciler ödevlerini böyle hazırlıyor. Konserve kutulardaki sözde bilgi, talep edilen işlevselliğince anlamlanıyor… Peki bu bilgi, içerik bakımından ne kadar doğru? Bu parçalı anlamlılığın kendisi, bizi evrensel bütüne taşıyabilir mi? Peki anlamın bu şekilde yitirilmesi, sansürün yeni bir biçimi değil midir? İnternetin en sık kullanılan arama motorlarından Google’ın, arama sonuçlarını neye göre seçtiği ve yansıttığı henüz bilinmiyor. Gereksiz sayfaların kullanıcıya iletilmeyeceğini ve böylelikle “verimlilik” sağlanacağını ifade eden Google yetkilileri, herhangi bir arama sonucunda internet sayfalarının ‘değerlerine göre’ filtre edildiğini, endekslendiğini ve objektif bir biçimde listelendiğini savunuyorlar. Ancak bir internet sayfasının ‘değer’ini neyin oluşturduğu tam olarak bilinmiyor. Genellikle bu değerin, internet kullanıcılarının bir sayfayı ne kadar ‘tık’ladıklarıyla ölçüldüğü varsayılıyor. Bu haliyle bile bilginin sıralanmasında doğruluğun ‘tık’ sayısına bırakıldığı açıkken, aslında durum bundan çok daha vahim. Google Sponsor Bağlantı adlı bir sistemle, internette de parayı veren düdüğü çalıyor. Bu sistem, Google’ın ifadesiyle, belirlediğiniz kelimelerle yapılan aramalarda en üst sıralarda yer almanızı sağlıyor. Bu nasıl mı yapılıyor? Çok basit: Zaman ve kelime sınırına göre 100 ila 7200 YTL arası sponsor bağlantı paketleri bulunuyor. 1, 3, 6 veya 12 aylık paketlerden herhangi birini seçiyorsunuz, ödemenizi yapıyorsunuz ve o andan itibaren Google arama sayfalarında sayfanın özel bir yerinde özel bağlantı olarak “adınız geçiyor”. Böylelikle kullanıcılar sizin sayfanıza yönlendirilmiş oluyor. Kulislerde, Google’ın piyasadaki en başarılı arama motoru olmasının sırrı olarak, çok gizli olan arama ‘algoritması’ gösteriliyor. Bilgiye erişimin bunca kolay olduğunun savlandığı günümüzde, hangi bilgiye erişildiği ve anlamın nerede durduğu tartışılmıyor. Sistem ise interneti bir özgürlükler ortamı olmaktan çıkarmış, parayı bastıranın bilgi tekeli olduğu bir sanal ortam haline getirmiş durumda.

Google, Yahoo, MSN (Microsoft) gibi arama motoru ve e-posta sunucularının kimlerle ya da hangi kurumlarla nasıl bir ilişki içinde olduklarıysa tam olarak bilinmiyor. Türkiye’de 31.01.2006 tarihi itibariyle gazetelerde yer alan bir haber, bu konuda şüpheleri artırmaya yetiyordu. Habere göre Google, Çin piyasasına girebilmek için Pekin makamlarının yasakladığı siteleri sansürlemeyi kabul etmişti. Yine aynı haberden öğrenmiş olduk ki, Yahoo ve MSN de daha önce aynı şeyi yapmışlardı. Google bu düzenlemenin arama verimliliğin sağlanması için yapıldığını ifade ediyor. Oysa Çin’de şu anda internet kullanıcılarının sayısının 100 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Önümüzdeki 2 yılda bu rakama yaklaşık 100 milyon kullanıcının daha katılacağı düşünülürse, piyasanın büyüklüğü ve bilgi tekellerinin ne istediği ortaya çıkıyor: Aramada verimlilik, bilgide kir, cepte kâr… Google, Çin’dekine benzer bir anlaşmayı Almanya ve Fransa gibi Batı ülkeleriyle de yaptığını açıklamış durumda. Örneğin Almanya’da Nazizm ile ilgili sonuçlar sansürleniyor. Böylelikle kirli bir geçmişin izleri de büyük oranda silinmek isteniyor.

Google’ın ülkelerin haber alma teşkilatlarıyla da ilişkisi olup olmadığı meçhul. ABD’de ise Adalet Bakanlığı Yahoo ve Microsoft’tan belli bir zaman aralığında en çok aranan sitelerin hangileri olduğuna ilişkin bilgi edinebiliyor. Arama motorlarının sadece kimi kuruluşları değil, emperyalist oluşumları da heyecanlandırdığı görülüyor. Avrupa Birliği, Şubat 2006’nın sonunda, güvenlik gerekçesiyle telefon ve e-posta kayıtlarının telekomünikasyon şirketlerince, AB üye devletlerinin talepleri doğrultusunda 6 aydan 24 aya kadar saklanmasını öngören bir yasayı onaylamıştı. Yasaya göre, nasıl olacaksa, telefon ve e-posta kayıtlarına ulaşılacak, ama içerik incelenmeyecekmiş! Terörizm ve organize suçlarla mücadele başlığı altında günlük hayatımız internette bile gözetlenirken, burjuva demokrasisi internet üzerinde de gerici etkisini gösterirken, AB’nin çekirdek ülkelerinden Fransa ve Almanya Google’a rakip olacak (acaba hangi konuda) yeni bir arama motorunun çalışmalarını AB adına başlatmış durumda. Projeye Siemens, France Telecom, Deutsche Telekom, Thomson gibi Avrupa’nın teknoloji ve telekomünikasyon alanındaki en büyük özel şirketlerinin katılması ve proje için 2 milyar euroluk bir kaynak ayrılmasının gündemde olması, AB’nin arama motoru işine ne denli önem verdiğini ve bu işten nemalanacak olanın hangi kesim olduğunu baştan ortaya koyuyor. AB’nin bu arama motoru projesinin adı Quaero, Latince’de “Arıyorum” anlamına geliyor.

İnsanlık, yitirmiş olduğu anlamı arayadursun, Avrupa Birliği projenin Türkiye ayağını da yapılandırmaya başlamış durumda. AB, Türkiye’de Türkçe destekli bir arama motorunun kurulması için medya tekeli Doğan Grubu ve teknoloji tekeli Microsoft’la birlikte çalışacağını duyurdu bile. Bu projenin, inanlığın iyiyi, doğruyu, güzeli, insanca olanı arayış yolculuğuna yeni bir tuğla eklemeyeceği, bu açıdan bakıldığında kesin. Bugünün hız dünyasında, bu şekilde yaratılan arama motorları ile, bir tıkla ulaşılması salık verilen bilgi, sansürlenen, güdümlü bilgi, parçalılığını da koruyor. Sadece işini yapmak için yapılan bir bilgi arayışının doğal sonucu aslında bu. İş verimliliğini sağlamak dışında herhangi bir amacı bulunmayan araçsallaştırılmış bilgi, emperyalist sistemin, tekellerin kontrolündeki internet üzerinden kullanıcılara sunuluyor. İçeriği soyutlanmış, anlam bağından koparılmış, kişiliksizleştirilmiş onlarca bilgi, tek doğruymuşçasına ve tek tıkla kullanıcının önünde hazır. İrdelemeye, sorgulamaya gerek yok. Kaldı ki hız çağında, bu sorgulamaya vakit de yok. Çünkü zaman da önemli bir verimlilik konusu ve en az girdiyle en çok çıktı, en kısa zamanda elde edilmeli. Emperyalizm, günümüz insanına dayattığı ‘dar zamanda çabuk ve çok iş yapma’ kuralını, bilgiye erişimde çok iyi kullanıyor. Hangi matematiksel yöntemle arayıp da bulduğunu bilmediğimiz, parayı verenin baş köşede yer alabileceği, emperyalist örgütlerin, devlet kurumlarının, istihbarat örgütlerinin isteğine göre sansürlenip önümüze gelen bir “bilgi”den bahsediyoruz. Ve ‘postmodern çağ’ın insanı, oturup bilginin doğruluğu vs. üzerine araştırma yapacak durumda değil. Çünkü verimlilik adına, işin hemen bitmesi, üzerinde hiç durulmadan başka bir iş üzerine çalışmaya geçilmesi gerekiyor. Böylelikle herhangi bir arama motorunda karşısına ilk çıkan arama sonuçlarını doğru kabul edip ‘işine bakıyor’ günümüz insanı. Türkiye’deki sayfalar üzerine yaptığımız bir arama örneği, belki de ne demek istediğimizi daha iyi anlatacaktır. Google’da aranacak kelime olarak “komünizm” yazıp, “Türkiye’den sayfalar” seçeneğini işaretlediğinizde şöyle bir manzarayla karşılaşıyorsunuz: İlk 10 arama sonucunun 2’si “Komünizm pusuda” diyerek “tehlike”ye işaret eden Adnan Hocacıların sayfası. Bir diğeri yine Komünizm Pusuda adlı kitaba referansta bulunan bir kitap satış sitesi. Bir başkası Ülkü Ocakları’nın resmi internet sayfasına yönlendiriyor. İki haber sayfasından biri Çatalhöyük’teki temeli eşitliğe dayalı eski toplumsal yaşam biçimi üzerine olmakla birlikte, başlığı “Stalinsiz bir komünizm”. Diğer haber sayfası, bir gazetenin internet ekonomi sayfası; ancak konu AKP ile CHP’li milletvekillerinin bir ağız dalaşı sırasında CHP’lilerin söylediği “eyvah komünizm geliyor” sözü. İlginç bir biçimde ilk 10 arama sonucunun 2’si “ekşi sözlük” adlı siteye ait. Ve yönlendirilen sayfalardan sosyalizm ve komünizm üzerine herhangi bir şey öğrenmeniz mümkün değil. Parçalı ve doğruluğu bile tartışılacak bilgiler kişi aklını karmakarışık ediyor. Kendisine ansiklopedi süsü vermiş bir sayfa ise, kulaktan dolma bilgilerle komünizmi tarif etmeye çalışan herhangi birinden daha fazla bir şey söylemiyor ne yazık ki. Aynı şey sonraki 10 arama sonucu için de geçerli. Çeşitli gerici ya da liberal gazetelerin kimi haber ve yorumları ile bir başka sitenin “Komünizm bu yurdun en büyük düşmanıdır” şeklinde yansıtılmış adı, sayfanın göze çarpanları. Bu aramayı Google’ın sunduğu ilk 100 sonucu tarayarak sürdürdüğümüzde, dişe dokunur 3 sayfa bile bulamıyorsunuz. Daralan zamanı düşünerek aramanızı tamamladığınızda, geriye “olay Rusya’da bir yerde geçiyordu” diyecek bilgi bile kalmıyor açıkçası. Hiçbir şekilde dokunamadığınız, yani deneyimleyemediğiniz için, fili dokunduğu yerine göre tarif etmeye çalışan gözü kapalı insan kadar bile bilgi sahibi olamıyorsunuz. Sanal özgürlükler denizinde, gözleriniz kapalı, eliniz kolunuz bağlı, size sunulanın alılmayıcısı olabiliyorsunuz ancak. Pek çok rengi, kadifesi, karanfili, postmoderni olan sözde devrimlerin içinde bir de “internet devrimi” var yıllardır. Ancak bu sayfalarda da daha önce de anlatmaya çalıştığımız üzere devrim, üretim sisteminin ve o üretim sistemine içkin üretim ilişkilerinin, üreten sınıftan yana değişmesi sonucunu doğuran bir olgudur. Postmodern çağda internet ve internette sunulan bilgi, parçalı yapısıyla, kurulan sansür mekanizmasıyla, hareketi sanallaştırma etkisiyle içinde yaşadığımız emperyalist sistemin egemen sınıfının damgasını taşıyor. Bu anlamıyla internetin ‘devrimsel’ bir nitelik taşımadığı ortada. Gün, bu nedenle, güdümlü ve parçalı bilgilerin, sanal toplumsallığın dayattığı anlamsızlığın tutsağı olmaktan çok daha fazlasını dayatıyor bize. Lyotard ve diğer postmodernistlerin kutsadığı işlevsel bilgiyi paramparça edip, yerine anlamı yeniden kurmak gerekiyor artık. Ve bunun sanal sınırlar içinde, iktidar ilişkileri sorgulanmadan yapılamayacağı çok açık. Kısacası artık yeniden büyük anlatıları yaratmanın ve bütünsel bilgiyi yaşamın, mücadelenin içinde, sokakta aramanın zamanı gelmiş bulunuyor.

Emre Falay